İşte günümüz tıbbında gelinen son nokta...
Doktor, hatta cerrah; yarı tanrı falan derler, hani nerde? hangi gezegende?
Yıllar önce doktorluğa başladığımdan beri senede 20 gün iznim ve nöbetsiz hafta sonlarım dışında sürekli hastanedeyim. Haftada ortalama ≥90 saat çalışıyorum. Çalışma sistemimiz "hasta bazlı" işliyor. Yani uzmanlık eğitimi alan bir araştırma görevlisi olmama rağmen "hastalar" eğitimimden önce geliyor. Hatta hastalar gidiyor, eğitimim arkasından yetişemiyor. Ancak sadece mesleklerinin zirvesinde olanların da bu yollardan geçmiş olması kimi zaman teselli olmama yetiyor.
"Hastalar" ve "hasta yakınları"nın, klinisyen bir doktor için "hastalıklar"dan daha karmaşık bir yapı olduğunu söylemeliyim. Her doktorun, hasta yakınlarıyla yaşanmış komik, trajik veya dramatik bir anısı olduğuna ve onları askerlik anısı gibi orada burada anlatıklarına eminim. Ama günümüz ekonomik ve siyasi şartlarında tıp, halk tarafından, doktorlar için bir ekmek kapısı olarak görüldüğünden (gösterildiğinden) artık kimsenin gözünde beş para etmiyor. Peki suçlusu kim? Hiç uzatmayacağım; bunun suçlusu ülkenin yamuk işleyen sağlık sistemi ve uygulanmayan mevcut basamaklandırılmış sağlık sisteminin değerini bilmeyen "eğitimsiz" halkımız.
Öncelikle, zaten sağlık hizmeti asla ücretli olmamalı, doktorlar maddi açıdan mağdur edilmemeli, bıçak parası da denen gayrı resmi yollarla hastalardan alınan para denetlenmeli. Böylelikle yoksul hastalar ameliyat olabilmek için köylerindeki tarlalarını ineklerini satmayıp mağdur olmamalı, varsıl hastalar da verdikleri paralarla doktor üzerinde baskı oluşturmamalı ve sağlığı bir pazarlık nesnesi haline getirmemelidir. Yani doktor hastayı, ona para verdiği için değil; devleti ona o hastayı bile(!) tedavi etmesi için "yeterli" para verdiği için tedavi etmeli; bu sebeple hesabını da hastaya değil sisteme veya amirine vermelidir.
Ama tabi ki dünyayı yöneten şey ekonomik dengeler olduğundan ve Türkiye de bundan nasibi aldığından asla hiç bir şeyin iyi yönde düzeleceğine inanmıyorum. Ama, haftada 40 saatlik çalışmam ve eğitimim için maaş alıyorken, 90 saat çalışarak; eğitimimi, ailemi, sosyal hayatımı ikinci plana iterek; hayatımda bir daha görmeyeceğim insanlara adeta hizmet ederken, az da olsa beklenen bir komplikasyona bağlı bir hasta hayatını kaybettiğinde, konuyla iligili, yan odalardaki hasta yakınlarından duyduklarından fazla bilgisi olmamasına rağmen bir hasta yakını benim arkamdan şu cümleyi söylüyorsa ben bu ülkede doktorluk yapmak istemiyorum:
"Yaşadığım müddetçe o doktora beddua edeceğim!"
5 yorum:
Çok iyi bilirim bu duyguları,insanın kolu kanadı kırılır, tüm inancını yiriri....
http://ortayabunalm.blogspot.com/2010/07/hastane-onu-incir-agaci.html
Şu yazımda da benzer duygular var.
Ne yazık ki sizin bir adım gerinizden gelen biri olarak yazdıklarınıza aynen katılıyorum.
Cehalet, politikaya feda edilen sağlık sistemi ve personeli derken bu ülkede günden güne zorlasıyor, anlamsızlasıyor boyle fedakarlıklarda bulunmak...
Bunca özveriye rağmen gorulen saygısızlık ve minnetsizlik de cabası.
Allah yardımcımız olsun.
Bu yazıyı çok beğendim facebook'dan ve diğer kitap sayfamdan link verdim daha çok insan okumalı
Teşekkürler, çoğu doktorun ortak düşüncesi olduğunu tahmin ediyorum zaten
"...doktor hastayı, ona para verdiği için değil; devleti ona o hastayı bile(!) tedavi etmesi için "yeterli" para verdiği için tedavi etmeli; bu sebeple hesabını da hastaya değil sisteme veya amirine vermelidir..."
Çok güzel, yeni ve özgün bir cümle..Yazınızı çok beğendim.
Neşter tutan eller, daha çok kalem tutmalı bence..
Yorum Gönder